Pazar sabahı, seherin serinliği henüz yollara sinmişken Eskişehir’den İzmir’e doğru yola çıktım. Eşim önceden gidince araça tek başımaydım.
Yol arkadaşım, radyoda hiç frekans değiştirmeden dinlediğim TRT Müzik... Ama asıl yol arkadaşım, zihnimin derinliklerinde bir yerlerde hep benimle olan rahmetli babamın hatıralarıydı.
Kütahya’ya yaklaşırken bir duygu seli sardı içimi. Babam, 1950’li yıllarda burada, acemi birliğinde askerlik yapmış. Çocukken bize o kış günlerinde yaptığı zorlu eğitimleri anlatırdı. Soğuk, ayaz, ama içinde bir o kadar sıcak anılar…
Her Kütahya geçişimde onun sesi çınlar kulaklarımda. Bu yüzden bu aziz topraklar bana sadece bir şehir değil, babamın hatırasının yaşadığı bir hazine gibi gelir.
Bir başka hatıra da yakın yıllarda Kütahya Valisi olan hemşehrimiz Ahmet Hamdi Nayir’in davetiyle yaptığımız ziyaretten kalma. O vakit tarihi sokaklarında, çini kokulu çarşılarında dolaşmış, kentin ruhunu hissetmiştik.
Ama Kütahya sadece geçmişin hatıralarıyla değil, aynı zamanda bu vatanın kurtuluş destanının da yazıldığı yerlerden biridir.
Dumlupınar… Şehitler otağı… Bağrında yatan yüzlerce kahramanın sayesinde biz bugün bu yolları özgürce aşabiliyoruz. Onlara minnetle, şükranla bir fatiha ve selam gönderdim içimden.
Sabah güneşi, Kütahya’nın yüksek tepelerinin ardından yavaşça yükselirken altın sarısı buğday tarlalarında biçer döverler hummalı bir çalışmaya girişmişti.
Yol boyunca yemyeşil bahçeler, meyve ağaçlarının cömert dalları gözümde bir görsel şölen oluşturdu. Tarlaların kenarında tezgâh açmış köylüler, sabahın erken saatlerinde ürünlerini yolculara sunuyordu.
Destek olmak adına bir tanesinin önünde durdum. Kısa boylu, güler yüzlü bir adam arabaya yanaştı. Hoş geldiniz diyerek nereden geldiğimi sordu. “Eskişehir’den” deyince, “Çok modern ve güzel bir şehir, hayranım…” diye cümleler döküldü dudaklarından.
Cevaben hükümetimizinde yaptığı yatırımlar var ama “Bu güzellikte Yılmaz Büyükerşen’in büyük katkısı var,” diyerek karşılık verdim.
Tezgâhta rengarenk yılın ilk mahsülü meyveler göz kamaştırıyordu: Şeftali, erik, kavun, üzüm…
Anadolu’nun bereketli toprakları yeter ki ekilsin, dikilsin; fazlasıyla karşılık veriyor. O yılın ilk yeşil üzümlerinden tatdım. Birkaç çeşit meyve alarak yola koyuldum.
Manisa'nın Kula ilçesine geldiğimizde kavşakta dev bir afiş karşıladı bizi Birkaç ay önce aramızdan ayrılan Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’ti afişteki resim. Resmin altında “Kula sizi unutmayacak başkanım” diye yazıyordu. Dürüstlüğüyle kısa zamanda Manisa’nın gönlünde taht kuran bu değerli ismi rahmetle anarak geçtim Kula’dan.
İzmir’e vardığımızda gün ışığı artık iyice yükselmişti. Bu yolculukta ruhumu dinlendiren sadece yol manzarası değil, aynı zamanda hafızamdaki anılardı.
Yol boyunca duyduğum ezgilerle, gördüğüm manzaralarla, Anadolu insanının içtenliğiyle hem bedenim hem ruhum huzur buldu.
Şimdi, bu tatilin kıymetini bilerek bir haftalığına hayatın yoğun temposundan uzaklaşmak, dinlenmek ve yeniden enerji toplamak için Ege’nin incisi güzel İzmir’deyim.
Bu satırları İzmir’den yazıyorum dostlar…
Bir tatilin verebileceği en güzel şey belki de budur: Anılarla iç içe geçen huzurlu bir yolculuk ve o yolculukta insanın kendini yeniden keşfetmesi… Çünkü her yolculuk biraz da insanın içine doğru attığı bir adımdır aslında. Kalabalıklardan uzaklaştıkça kendi sesimizi duyar, gündelik koşturmadan sıyrıldıkça gerçek ihtiyaçlarımızı fark ederiz.
Anadolu, her köşesiyle hem tarih, hem de umut taşır. Ve bazen bir tatil yolculuğu bile insana çok şey öğretir; bir tezgâh başındaki çiftçinin sözü, bir şehitlikten geçerken yürekte hissedilen sızı ya da yol kenarındaki bir tabelanın çağrıştırdığı hatıralar…
Tatil yoluna çıkan tüm dostlara huzurla ve sevdikleriyle dolu geçirecekleri güzel bir tatil diliyorum. Herkese hayırlı, keyifli yolculuklar…